30 Nisan 2012 Pazartesi
Karalamalar - II: Keşke Piç Olsaydım
Herşey 2 sene önce Özgür Bolat'ın birey olmakla ilgili bu yazısını okumamla başladı. Aslında bana çok ters gelen bir yazıydı. Ailemin tek çocuğuydum ve evin neşe kaynağı, ebeveynlerini üzmeyen, tüm beklentileri %100'e yakın karşılayan bir çocuk oldum. Ailemin hakkını yememeliyim. Onlar da çok iyi birer annebabaydılar hatta belli bir yaşa kadar dünyanın en mükemmel çiftinin ebeveynim olduğunu düşünerek büyüdüm. Zaman geçince her birey olmaya çalışan gencin başına gelen habis ur bana da bulaştı ve sorgulamaya başladım. Bu ur Özgür Bolat'ın bu yazısıyla bulaştı bana. Tabii ki ur demek haksızlık olur. Herkesin başından geçmesi gereken bir dönem olan toplumu, aileyi, hayattan beklentileri, umutları, umutsuzlukları... sorgulama dönemi benim için başlamıştı bu yazıyla.
Başta dediğim gibi benim için çok tersti bu sorgulama. Çok iyi anne babam vardı. Hayat güzel gidiyordu. Ailemle birkaç tartışmam olsa da ailem benim için en iyisini isterdi, benim iyiliğimi düşünürdü. Ben üzülerek isteklerimden vazgeçsem de ailemin dediği olduğu için benim bile içim bir derece rahattı. Onları sorgulamak haksızlıktı. Onlar iyi insanlardı. O yüzden toplumu sorgulayarak başladım. Toplumun insan üzerindeki dayatmalarını keşfettim. Sonra anladım ki anne babamda da sorun vardı ama onlar da toplumdan etkilendikleri, geçmiş yılların, ataerkil aile yapısının etkilerini taşıyarak bugünlere süregelmiş toplumsal anlayışın etkisinde kalarak yaşamışlardı. En iyi bu tür yaşamı biliyorlardı ve en iyi bildikleri şekilde beni yetiştirmişlerdi. Ellerinden gelenin en iyisi buydu.
Onlara kızdım bu sefer. Neden 'El ne der? anlayışı'nı aşamamışlardı. Neden benim ufacık gözlemlerim ve ufacık sorularım sonucunda ulaştığım bu çok başarılı sonuçlara onlar ulaşamamıştı? İkisi de okumuş, görmüş geçirmiş insanlardı. Bu kadar sığ olamazlardı. Haksızlık etmek istemediğim için üzerinde düşünmeye ve sorgulamaya kıyamadığım ailem için bu kadar acımasız eleştiriler yaptım kendimce. O zamanlar işte bu kadar sığ olabildim.
Herkesi aynı şartlar altında değerlendirmek aslında yapılabilecek en büyük haksızlıkların başında geliyormuş. Sorgulama sürecinden sonra sonuçları sindirme dönemi başlıyor sanırım. Annem ve babam büyük zorluklarla kendilerine hayatlar kurmuş orta yaşın üstünde insanlar. Yokluk içinde kendilerine şanslar yaratmış ve şansları değerlendirerek çok daha iyiye yol almışlardı. Bütün bunları kendi bilek güçleriyle yapmışlardı. Fakat doğdukları büyüdükleri zamanı, ortamı değiştiremezlerdi. Onlar ellerindeki imkanlarla en iyisini yapmışlardı. Belki biraz daha ileriyi hedefleyebilirlerdi. Daha iyi şeyler daha farklı yaşamlar çıkabilirdi ortama. Belki bunun için kızabilirim onlara. Bir yerden sonra denemekten vazgeçtikleri için. ama kızgınlığım sadece onların kendileri için olabilecek iyi şeyler için. Çünkü onlar bundan daha iyisini bulsalardı da benden daha iyisini yapamazlardı ya da benim için çok daha farklı çok daha iyi bir ortam, imkan yaratamazlardı. Bunu söylemem kendimi beğenmişliğimden değil. Onların benim için herşeye rağmen yine en iyisini yaptıklarına olan inancımdandır.
Keşke ailem 'El Ne Der?' bakış açısını aşabilmiş, 'Kendi İçin Yaşamak' eylemini tadabilmiş, 'Kendileri İçin Bütün Şansları Zorlamış' olsaydı. Mutlaka bu onları çok değiştirir ve çok geliştirirdi. Ama anladım ki bütün bunların bana hiç bir faydası olmazdı. Ben yine bu kadar olurdum. Görebildiğim ve düşünebildiğim kadar.
İşte o zaman aileme kızmayı bıraktım ve onları olduğu gibi kabullenmeyi bildim. Yine sorguladım. Ama onları kendimce kendi imkanlarınca sorguladım. Daha çok sevdim ve şükretmeyi öğrendim.
Keşke piç olsaydım!! Ütopik bakış açısıyla bana bunları yaşattı. Sorgulamayı, değiştirmeyi, değiştiremediklerime saygı duymayı öğretti. Ve en sonunda şükretmeyi.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder