3 Mayıs 2012 Perşembe

Karalamalar - IV: Miras

Bugün annemle babam Ankara'ya döndüler. Bekar evimde son görüşmemizdi. Bir daha düğünüme gelecekler ve onlarla oturup kahvaltı yapmam, tv izlemem zor olacak. Vedalaşırken tabii ki annem salya sümük ağladı, ben metin olmaya çalıştım derken ben de koyverdim makaraları. 

Yıllardır beraber yaşadık. İyi kötü bir sürü anımız oldu. Bana verebilecekleri her şeyi vermeye çalıştılar. En güzelinin en iyisinin olmasını istediler hep benim için. Biliyorum ki ve çok üzülüyorum ki hayat demek onlar için ben demek. Yaşadıkları, yaptıkları, sahip oldukları her şeyi benim için yaptılar. Biliyorum ki her adımda kafalarında ben, her dualarında ben varım ve öyle olacağım. Ama ne yazık ki babasının prensesi, anasının kuzusu evleniyor artık. Başka birilerinin prensesi, başka birilerinin kuzusu oluyor.

Onlar için çok zor evet ama kabul etmeliyim ki benim için de çok zor. Her koşulda, her durumda, ben onlara nasıl davranırsam davranayım arkamda bir anne ve babanın varlığını bilmek her zaman bir kız çocuğu için büyük nimettir. Ben sorumsuz bir kız çocuğu olarak büyüdüm. Çünkü arkamda her zaman babam vardı ve her zaman arkamı toplardı. Çok şımartıldım ama şımarmadım çünkü her zaman annem vardı; bana haddimi bildirirdi. Gece istediğim saate kadar dışarıda durabilirdim sonrada kimin evinde kalsam derdim olmazdı çünkü babam beni ne olursa olsun gelip alırdı. 

Şimdi başka bir adam var hayatımda. Beni sevdiğini biliyorum. Ona güvenebileceğimi biliyorum ama her koşulda anne ve babam gibi arkamda olacak mı? Bu soruyu sormam ona güvenmediğimden değil bazı şeyleri sadece zamanın göstereceğini bildiğimden. Başkalarının da kızıyım artık. Ama onlar beni her koşulda koruyup kollayacaklar mı? Beni kendi kızları gibi görebilecekler mi? Hepsi zamana bağlı.

Annem sevgilimle çıktığımız zamanlarda 'Her şey nişanlılıkta belli olur.' demişti. Erkeklerin ne kadar severlerse sevsinler koşullar değiştikçe davranışlarında değişiklikler olabileceğinin sinyali vermek için. Sevgilim değişti mi? Hayır. O hep böyleydi ama bana bu huzursuz hallerini göstermek zorunda kalmıyordu. Çünkü dert edecek bir şeyimiz yoktu bu zamana kadar. Şartlar normale binince nasıl olacak acaba? Ben değiştim mi? Bilmiyorum. Onu da sevgilime sormak gerekir. 

Ama ben annemle babamdan kalan en güzel mirasım varken, onların bana öğrettiği en güzel şeye sahipken sanırım değişsem de çevreme ve kendime huzursuzluk çıkarmak gibi bir durumum olmayacak. Annemle babamın bana öğrettiği en güzel şey 'Küçük şeylerle mutlu olmak' ve 'Anın tadını çıkarmak'. Annemle babam bilmeden de olsa 'Carpe Diem' düsturunun yaşayan en büyük temsilcileridir. Bulundukları durumu keyifli hale getirebilen, o andan zevk almayı bilen. Kötü ayrıntıları değil güzel ayrıntıları göz önünde bulunduran iki minnoş insan. İşte 26 senede bu iki şeyi öğrendim onlardan. Her durumda mutlu olabilecek bir şeyler bulup çıkarmak. Bunun için kendimi çok şanslı hissediyorum ve bunu beceremeyen insanlar için gerçekten üzülüyorum. Yok yok hatta böyle insanlar beni çok sinirlendiriyor.

Ayrıntılar... Ayrıntılar... Ayrıntılar... Evet önemliler. Ama hep mi kötü detaylar var hayatta. Biraz da güzelliklerini görsek. Kendimizi bunlarla dindirsek? Hayat zaten bir avunma sanatı değil midir? Kendisini en iyi avutan en iyi yaşayan değil midir? E amaç iyi yaşamak değil midir? Ya da mutlu olmak? 

Umarım sevgilime de bir gün küçük şeylerle mutlu olmayı ve anın tadını çıkarmayı öğretebilirim. Yoksa gerçekten büyük sinir harpleri beni bekliyor. Annemle babam gitti. Sevgilim kaldı elimde. Hep beraber  dördümüzün kahvaltı yaptığı ilk günü bekleyeceğim. :) 

Annemle babamın bana bıraktığı en güzel iki şeyi hiç unutmadan...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder